TOT Kitabı 19. Bölüm: Anabolik Steroidlerin Gerçek Yüzü
Anabolik ve Androjenik Steroidler Hakkındaki Acı Gerçekler
Genç sporcular arasında son dönemde popülerleşen bir trend var: testosteron replasman tedavisini (TRT), yani tıbben eksikliği olanlara uygulanan düşük doz testosteron tedavisini, rekreasyonel amaçla kullanmak ve bunu daha ağır anabolik-androjenik steroid (AAS) kullanımına bir basamak olarak görmek. Bu son derece tehlikeli bir yaklaşım. Bu bölümde, steroidlerin taş kadar sert gerçeklerini herkesin anlayabileceği şekilde ele alacağız. Amacımız, 16-30 yaş arasında spor salonuna giden, fit görünmek isteyen ve internetten TRT/steroid videoları izleyerek bu maddelere heves eden gençleri bilinçlendirmek ve uyarmaktır.
Her ne kadar bazı sosyal medya fenomenleri “mucize” dönüşümlerini açıkça dile getirmese de, perde arkasında çoğu zaman steroid kullanımı yatıyor olabilir. Bu bölümde bilimsel veriler, gerçek vaka örnekleri, çarpıcı benzetmeler, grafik ve tablo önerileriyle steroidlerin vücuda etkilerini ve yaratacağı zararları anlatacağız. Ayrıca doğal yollarla testosteron optimizasyonu konusunda doğru uygulamaların neler olduğunu göstereceğiz. Unutmayın: Bu konudaki gerçekler acıdır ama bilinçli olmak sağlığınızı korumanın tek yoludur.
Steroid Nedir? Terimi Doğru Anlamak
“Steroid” kelimesi aslında çok geniş bir kimyasal sınıfı ifade eder. Kolesterol, kortizol, östrojen ve testosteron gibi vücudumuzda doğal olarak bulunan birçok hormon birer steroiddir. Halk arasında “steroid” denince kastedilen ise genellikle anabolik-androjenik steroidler (AAS) yani testosteron ve türevleridir. Bu maddeler, vücutta kas yapımını (anabolik etki) ve erkeklik özelliklerini (androjenik etki) arttıran hormonlardır. Örneğin, doktorların iltihaplı hastalıklarda verdiği kortikosteroidler (kortizon) ile anabolik steroidleri karıştırmamak gerekir – bunların etkileri bambaşkadır.
Kısaca toparlayalım: Anabolik steroid dediğimizde, erkeklik hormonu testosteronun sentetik türevlerinden bahsediyoruz. Bunlara vücut geliştirme camiasında “juice, gear, doping” gibi takma isimler de takılır. Bu maddeler kas hücrelerindeki androjen reseptörlerini uyararak doğal testosteronun yapabileceğinden çok daha yüksek düzeyde protein sentezi ve kas büyümesi sağlar. Ancak vücutta yarattıkları bu “süper erkeklik” halinin bir bedeli vardır ve ilerleyen bölümlerde bu bedeli tüm gerçekliğiyle ortaya koyacağız.
Not: Halk arasında sık yapılan bir yanlış, “steroid” kelimesini duyunca tüm steroidleri aynı sanmaktır. Örneğin prednizon gibi iltihap baskılayıcı ilaçlar (kortikosteroidler) kas yapmaz, tam tersine kas yıkımına bile yol açabilir (katabolik etki). Oysa burada anlattığımız anabolik steroidler, kas yapımını teşvik eden erkeklik hormonlarıdır. Bu ikisi tamamen farklıdır; biri tıpta astım, romatizma gibi hastalıklarda kullanılırken, diğeri hormon eksikliği dışında yasal olarak kullanılmaz ve kötüye kullanımı doping kapsamındadır.
En Yaygın Anabolik Steroid Türleri
Piyasada ve spor camiasında farklı isimlerle anılan birçok anabolik steroid türevi bulunmaktadır. Testosteronun kendisi ilk sentezlenen ve en temel anabolik steroiddir. Ancak kimyacıların yaptığı küçük değişikliklerle, etkileri farklılaşan pek çok sentetik steroid geliştirilmiştir. İşte spor salonlarında duyabileceğiniz yaygın steroidlerden bazıları:
-
Testosteron Enantat/Sipionat/Sustanon: Vücudun ürettiği testosteronun enjekte edilebilir formları. Gençler arasında “TRT yapıyorum” diyerek düşük dozda başlayanlar genellikle bu yağ içinde enjekte edilen testosteron esterlerini kullanır.
-
Dianabol (Methandrostenolone): Ağızdan alınan ilk popüler steroiddir. Hızlı kilo ve güç artışı sağlar ancak karaciğer toksisitesi yüksektir.
-
Winstrol (Stanozolol): Yağsız görünüm ve güç için kullanılır, tablet veya enjeksiyon formu vardır. Haltercilerde doping skandallarına konu olmuştur.
-
Anavar (Oxandrolone): Görece “hafif” kabul edilen bir steroid. Medikal olarak bazı hastalıkların kas erimesinde kullanılır; sporcularda düşük dozlarda yağsız kas kazanımı için rağbet görür.
-
Deca-Durabolin (Nandrolone Decanoate): Eklem ağrılarını azalttığı söylenen ve hacim kazandıran uzun etkili bir steroid.
-
Trenbolone: Belki de en güçlü ve agresif anaboliklerden biri. Kas kütlesi ve sertliği verir fakat yan etki riski son derece yüksektir (aşırı terleme, uykusuzluk, öfke, gece terörleri gibi).
-
Primobolan (Methenolone): Daha hafif etkili, enjeksiyon veya oral formları olan bir steroid. “Güvenli” diye lanse edilse de, yine de yapısı gereği testosteron baskılar.
-
Boldenone (Equipoise): Aslen hayvan veterinerliğinde kullanılan bu steroid, vücut geliştiricilerce hacim kazanmak için kullanılır.
-
Oxymetholone (Anadrol): Ağızdan alınan en güçlü steroidlerden; çok hızlı güç ve kütle artışı sağlar ama aynı zamanda yoğun su tutar ve ciddi yan etkileri vardır.
Yukarıdakiler “sentetik testosteron türevleri” olup, her birinin etki süresi, anabolik/androjenik gücü ve yan etki profili farklıdır. Bu kitap kapsamında her bir ilacın detayına girmeyeceğiz. Ancak bilinmesi gereken nokta şudur: Hepsi neticede vücuda normalde salgıladığından katbekat fazla androjenik hormon yükler. Kimi karaciğere daha zararlıdır, kimi saç döker, kimi östrojene fazla dönüşüp jinekomasti (erkekte meme büyümesi) yapar, kimisi de ruh halini çok dalgalandırır. Gençler arasında popüler olan ve “SARMs” adıyla anılan (Selective Androgen Receptor Modulator) maddeler de benzer amaçla kullanılır; bunlar steroid değilse de benzer etki mekanizmasıyla kas yaparken daha az yan etki vaadiyle pazarlanır. Ancak pratikte SARMs da karaciğer hasarı, testosteron baskılanması gibi ciddi sorunlar yaratır ve uzun vadeli güvenilirlikleri belirsizdir. Yani adı ne olursa olsun, ister testosteron ister türevi bir steroid kullanımı olsun, vücudun hormonal dengesiyle oynuyorsunuz demektir.
Anabolik Steroidler İşe Yarar mı?
Evet, anabolik steroidler gerçekten de kas yapma ve gücü artırma konusunda etkilidir – aksi olsaydı zaten kimse risk alıp kullanmazdı. Bu soruyu sormak, “oksijen işe yarar mı?” diye sormak gibidir. Nasıl ki oksijen yaşam için vazgeçilmezse, testosteron hormonu da kas gelişimi için temel itici güçlerden biridir. Vücut, ergenlik çağında artan testosteron sayesinde kaslanır, sesi kalınlaşır, kemikler güçlenir. Dışarıdan alınan anabolik steroidler ise bu doğal süreçleri normalin ötesinde hızlandırır ve büyütür.
Bilimsel çalışmalar, yüksek doz testosteron alımının hiç egzersiz yapmayan kişilerde bile belirgin kas kütlesi artırdığını ortaya koymuştur pubmed.ncbi.nlm.nih.gov. Örneğin bir çalışmada, 10 hafta boyunca haftada 600 mg testosteron enantat enjeksiyonu yapılan erkekler, hiç spor yapmasalar dahi ortalama 3-4 kg yağsız kas kütlesi kazanmıştır. Aynı dönemde düzenli ağırlık çalışıp steroid almayanlar ise ancak ~2 kg kazanabildi. Hem steroid alıp hem spor yapanlar ise 6 kg civarı kas kazancı gördüler nejm.orgpubmed.ncbi.nlm.nih.gov. Bu çarpıcı sonuç, steroidlerin kas gelişiminde ne denli güçlü olduğunu kanıtlar nitelikte.
Steroid kullananların deneyimleri de bu bilimi doğrular: İlk kez steroid kürü yapan çoğu kişi 8-12 haftada 10 kilo (yaklaşık 5-6 kg saf kas) alır, bazıları 20 kilo bile alabilir. Kuvvette de dramatik artışlar görülür – bench press’te maksimumu 100 kg’dan 140 kg’a çıkan gençler vardır. Yani “steroidler işe yarıyor mu?” sorusunun cevabı tartışmasız “Evet, hem de çok hızlı bir şekilde”. Vücutta protein sentezi artar, kırmızı kan hücresi üretimi yükselir, iyileşme hızı artar. Sonuç olarak, düzgün antrenman ve beslenme ile birleştiğinde normalde yıllar alacak gelişimi aylar içinde sağlayabilirler.
Ancak burada önemli bir parantez açmak gerekiyor: Herkesin steroidlere verdiği yanıt aynı değildir. Genetik faktörler çok belirleyicidir. Bazı kişiler “yüksek yanıtlayıcı (high responder)” dediğimiz gruptadır; 8-10 haftalık orta doz bir kürle 15-20 kg kas kazanıp adeta başka bir insana dönüşürler, üstelik yan etkileri de minimum düzeyde yaşarlar. Bu kişiler genetik piyangoyu kazanmış gibidir ve genelde profesyonel seviyede yarışan vücutçuların çoğu bu gruptan çıkar. Öte yandan, düşük yanıtlayıcılar (low responder) da vardır ki, yüksek dozlara rağmen vücutları aşırı bir büyüme göstermez. Bu kişiler genellikle hüsrana uğrayıp daha da fazla ilaç dener ve maalesef yan etkilere daha çok maruz kalırlar. Bir de çoğunluğu oluşturan orta yanıtlayıcılar vardır; makul dozlarla 5-10 kg kazanır, kabul edilebilir düzeyde yan etki yaşarlar.
Özetle, anabolik steroidler “işe yarar” – kası ve gücü artırır. Ancak bu, “iyi” veya “kullanılası” oldukları anlamına gelmez. Elde ettiğiniz kazanımların kalıcı ve bedelsiz olmadığını unutmamalısınız. Doğanın kurallarını ilaçlarla geçici olarak kandırmanın, sonrasında ağır bir hesabı oluyor. Şimdi bu hesabın detaylarına gelelim.
Testosteronun Erkek ve Kadın Vücudundaki Rolü
Testosteron, esas olarak erkeklerde testislerden, kadınlarda ise daha düşük miktarda yumurtalıklardan salgılanan bir hormondur. Ergenlik döneminde erkek çocukları yetişkin bir erkeğe dönüştüren süreçlerin çoğu testosteron sayesindedir: daha büyük kaslar, daha güçlü kemikler, derin ses, yüz ve vücut kılları, cinsel organların gelişimi gibi tüm maskülen özellikleri oluşturur. Kadınlarda da testosteron az miktarda bulunur ve sağlıklı cinsel dürtü, kemik yoğunluğu gibi işlevlerde rol oynar; ancak seviyeler erkeklerin onda biri kadardır.
Bir kadına dışarıdan yüksek doz testosteron veya benzeri steroid verildiğinde neler olur? Maskülinizasyon (erkeksileşme) dediğimiz değişimler: sesi kalınlaşır, kıllanması artar, kas kitlesi ve gücü erkeklere yaklaşır, adeti düzensizleşir, klitorisi büyüyebilir ve maalesef bu değişimlerin bazıları kalıcı olabilir. Yani kadın vücudu, fazladan androjen hormonlarına oldukça belirgin tepkiler verir.
Erkeklerde ise yüksek doz steroid kullanımı, erkeklik özelliklerini abartılı biçimde artırır (tabii testislerin geçici olarak küçülmesi hariç – o kısma yan etkiler bölümünde değineceğiz). Örneğin ergenlikte sivilceye yatkın olan bir erkek, steroid kullandığında tekrar yoğun akne sorunu yaşayabilir; ergenken sesiniz bir kere kalınlaştı ama steroid alırken seste ekstra bir kalınlaşma pek fark etmezsiniz, zaten maksimumdadır. Ancak kas gelişimi, güç, libido, enerji gibi özellikler doğal halinizin ötesine geçer. Testosteron ve türevleri, hem anabolik (yapıcı) hem androjenik (erkeksi) etki gösterdiği için, bu hormonların fazlası vücudun bu iki alandaki tüm süreçlerini “fazla mesai” yaptırır.
Önemli nokta: Steroid kullanan erkeklerde dahi feminen etkiler görülebilir, çünkü vücut dengeyi korumaya çalışır. Testosteronun bir kısmı östrojene dönüşür; bu da meme dokusu büyümesine (jinekomasti) ve duygusal dalgalanmalara yol açabilir. Yani fazla androjen, paradoks şekilde fazla östrojene de sebep olabilir. Kadınlarda ise fazla androjen neredeyse tek yönlü maskülinizasyon yapar, çünkü kadın vücudu bu kadar yüksek erkek hormonuna hiç alışık değildir. Sonuç olarak, ister erkek ister kadın olun, anabolik steroidler doğal hormonal dengenizi kökünden sarsar. Erkek vücudu daha “alışkın” olduğundan değişimler bir nebze öngörülebilir olsa da, kadınlar için virilizasyon (erkekleşme) sınırı çok daha çabuk aşılır.
TRT (Testosteron Replasman Tedavisi) Steroid Sayılır mı?
Şimdi gençlerin aklındaki kritik soruya gelelim: “Doktor kontrolünde alınan testosteron (TRT) da steroid kullanımı mıdır?” Cevap evet, tıbbi dozda bile olsa dışarıdan testosteron almak teknik olarak steroid kullanımıdır. Sonuçta vücudunuza egzojen (dış kaynaklı) hormon veriyorsunuz. Ancak TRT’yi doping amaçlı steroid kullanımından ayıran önemli farklar vardır.
TRT, yaygın adıyla “hormon replasman tedavisi”, gerçekten de testosteron eksikliği yaşayan (genellikle orta yaş üstü veya belirli hastalığı olan) erkeklere, sağlıklı bir gençte olması gereken düzeylere ulaşmak için verilen bir tedavidir. Bu tedavide amaç, kan testosteron seviyesini normal yüksek aralığa getirmektir (genelde 600-1000 ng/dL civarı). Kullanılan dozlar da buna göre ayarlanır: çoğu erkekte haftada 100-200 mg testosteron enantat gibi bir doz, eksik hormonu yerine koymaya yeterlidir. Bu dozlarda bir ergenlik çağındaki sağlıklı bir gencin seviyelerine ulaşırsınız; yani çok büyük kas kütleleri kazanmanız beklenmez. TRT alan erkekler genellikle kendini genç ve zinde hissetme, cinsel istekte artış, biraz yağ kaybı ve egzersiz yaparlarsa kaslarında toparlanma artışı yaşarlar. Fakat TRT dozunda 40 pound (18 kg) kas kazanamazsınız, “Herkesi şaşırtacak devasa kaslar” elde edemezsiniz. Zaten amaç da bu değildir.
Öte yandan doping amaçlı steroid kullananlar, optimumun çok ötesine geçer. Birazdan detaylı bakacağımız üzere, bu kişiler genelde birden fazla steroid ajanını yüksek dozlarda kombinleyerek vücuda yüklerler. Terapötik TRT’de haftada 100-150 mg gibi dozlar söz konusuyken, doping yapan bir sporcu 500-1000 mg hatta 1500+ mg haftalık dozlara çıkar. Hatta profesyonel vücut geliştiricilerin 2000-3000 mg arası toplam steroid dozunu (birkaç farklı ilaçla birlikte) aldığı biliniyor. Arada gerçekten uçurum var diyebiliriz. Aşağıdaki tablo, TRT ve steroid istismarı arasındaki başlıca farkları özetlemektedir:
Karşılaştırma | Terapötik TRT (Medikal Kullanım) | Supradoz Steroid Kullanımı (Doping) |
---|---|---|
Amaç | Hormonal eksikliği gidermek, sağlıklı normal seviyelere ulaşmak | Performansı/artışı normalin ötesine taşımak (kas ve güç kazanımı, görünüm) |
Dozaj | Genellikle haftada ~100-200 mg testosteron eşdeğeri (fizyolojik) | Haftada 500-1000+ mg testosteron veya eşdeğeri kombinasyonlar (sürafizyolojik) |
Hormon Seviyesi | Yüksek-normal aralığa kadar (örn. 600-1000 ng/dL) | Normalin birkaç katı (örn. 2000+ ng/dL; “dopingle dopdolu” seviye) |
Tıbbi Denetim | Doktor reçetesi ve takibi ile, düzenli kan testleriyle güvenlik kontrolü | Genellikle kontrolsüz, kendi kendine veya “hoca tavsiyesiyle”; çoğu zaman yasa dışı temin edilerek |
Kullanıcı Profili | Gerçek testosteron düşüklüğü tanısı almış orta-ileri yaş erkekler veya belirli tıbbi durumu olanlar | Sağlıklı genç sporcular, vücut geliştiriciler, atletler (rekabet veya estetik için, tıbbi gerekçe olmadan) |
Yan Etki Riski | Düşük/orta – doktor takibinde olduğu için doz aşılmaz, kan değerleri izlenir. Yine de akne, hematokrit artışı gibi bazı etkiler olabilir. | Yüksek – Doz arttıkça riskler ciddi boyuta çıkar: yüksek tansiyon, karaciğer hasarı, kısırlık, kalp büyümesi, psikiyatrik etkiler vb. çok daha olası |
Elde Edilen Kazanımlar | Normal sağlıklı seviyelere dönüldüğü için enerji, libido düzelir; egzersiz yaparsa makul kas ve güç artışı görebilir (eski haline nazaran). | Doğal sınırların ötesinde belirgin kas kütlesi ve güç artışı. Kısa sürede ciddi değişim; ancak büyük oranda ilaca bağımlı kazanç (ilaç kesilince korunması zor). |
Yukarıdaki tablodan da görüleceği üzere, TRT aslında bir hormon tedavisi olup doğru endikasyonla uygulandığında sağlık açısından yararlı bile olabilir (örn. 60 yaşında testosteronu çok düşük bir erkeğin TRT ile yaşam kalitesinin artması gibi). Buna karşın sağlıklı bir gencin TRT adı altında steroid alması demek, kendini gereksiz yere hormon bağımlısı yapması demektir. Ne yazık ki bazı gençler “Ama ben TRT dozunda yapıyorum, o kadar da zararlı değil” diyerek bu işe girişiyor. Yalnız gözden kaçırılan bir şey var: Eğer vücudunda hormon eksikliği yoksa, TRT dozunda bile steroid alsan HPT ekseni baskılanır (yani testislerin kendi testosteron üretimini durdurur). Bir süre sonra dışarıdan almayı bıraktığında, senin doğal üretimin tembelleştiği için vücudun düşük testosteronlu hale gelir. Yani başta olmayan bir eksikliği kendin yaratmış olursun. Bu durumdaki kişi, eski doğal haline dönmek için ya uzun süre sıkıntı çekecek ya da yeniden dışarıdan hormon almak zorunda kalacaktır.
Bir benzetme yapalım: Sağlıklı bir gençte testosteron sistemi, evin ısısını sabit tutan bir termostat gibidir. Ortam ısısı (hormon seviyesi) düşünce kombi (testisler) devreye girer, ısıyı artırır; fazla ısınırsa kendini kısar. Şimdi siz dışarıdan bir ısıtıcı (enjeksiyonla testosteron) koyarsanız, termostat ortamın sıcak olduğunu sanıp kombiyi kapatır. İlk başta sıcacık bir oda sağlarsınız (kendinizi güçlü, kaslı hissedersiniz), ama o harici ısıtıcıyı kapattığınızda ev hızla soğumaya başlar (hormon seviyeniz düşer, hatta başlangıçtan da alt seviyelere iner). Çünkü kombiniz uzun süredir kapalı kaldığı için tekrar devreye girmesi zaman alır. İşte TRT dozunda bile olsa, dışarıdan hormon aldığınızda bedeninizin doğal mekanizması körelir. Bu yüzden “bir kere başlayınca bırakamama” riskine daha TRT seviyesinde adım atmış olursunuz.
Özetle: Evet, TRT de sonuçta bir steroid kullanımıdır, fakat doz ve amaç açısından dopingden farklı bir kulvardadır. Eğer gerçekten tıbbi bir ihtiyacınız yoksa, TRT sizin için gereksizdir ve potansiyel olarak doping kategorisindedir. Bu yola giren birçok gencin sonu, bir süre sonra dozu artırmak veya farklı steroidlere geçmek oluyor. Önce “TRT yapıyorum” diye başlayanlar, vücut belli bir plato yapınca “biraz da şunu ekleyeyim, dozu artırayım” diyerek tam teşekküllü steroid kürlerine geçebiliyor. Bu da bizi bir sonraki kritik başlığa getiriyor:
TRT ve AAS Arasındaki Farklar: Bir Basamak Mı?
Yukarıda aslında doz farkı ve amaç açısından TRT vs AAS’ı kıyasladık. Burada vurgulanması gereken bir nokta, TRT’nin kötüye kullanımı ile doping arasındaki ince çizgidir. Ne yazık ki bazı insanlar, özellikle ABD’deki özel kliniklerde, aslında testosteronu normal olsa bile “terapötik” adı altında hormon reçetesi alabiliyor. Bunun sonucunda 25-30 yaşındaki sağlıklı bir erkek, düzenli doktor kontrolünde (!) testosteron enjeksiyonu yaparak aslında legal doping yapmış oluyor. Bu kişiler genelde dozlarını yavaş yavaş artırıyor veya yanına başka anabolik ajanlar ekliyor. Sonuç: TRT bir basamak haline geliyor.
Dr. Ömür Erdem Akkaya’nın yaklaşımı tam da bu noktada çok net: Genç, sağlıklı bireylerin TRT’yi performans arttırıcı olarak kullanması kesinlikle yanlış ve tehlikelidir. Bu durum, tıbbi etik açısından da problemlidir çünkü ilacı reçete eden doktor için de suiistimal sayılır. Eğer bir doktor size gerçek bir ihtiyaç olmadan testosteron veriyorsa, aslında sizi doping yapmaya teşvik etmiş oluyor. Bu yüzden “nasıl olsa doktor yazdı, güvenlidir” diye düşünmek son derece yanıltıcıdır.
TRT’yi bir sıçrama tahtası olarak kullanmak, ehliyet almadan önce arabayla ufak turlar atayım, ne olacak demeye benzer. Belki ilk turlarda hız yapmazsın (TRT dozunda azıcık alırsın), ama araba kullanmanın keyfine varınca gaza basmaya (dozu ve çeşitleri artırmaya) çok açıksındır. Ehliyetsiz ve kontrolsüz bir şekilde hız yapmaya başladığında ise kaza kaçınılmazdır. Pek çok gencin hikâyesi böyledir: Başta çekingen dozlarda başlarlar, yan etki görmeyip hızlı toparlanınca “hmm bu iş kolaymış” derler. Sonra istedikleri fizik hala yetmeyince “biraz daha alsam ne olur ki” diye devam ederler. Süreç içinde vücutları dışarıdan testosterona alıştığı için aynı etkiyi almak için daha yüksek dozlara ihtiyaç duyarlar (tıpkı ilaç toleransı gibi). Ve böylece kendilerini tam ölçekli steroid döngülerinin içinde bulurlar.
Açık konuşalım: TRT ile doping arasında ince bir çizgi var ve bu çizgiyi geçmek çok kolay. O nedenle, hiç başlamamak en iyisidir. Unutmayın, eğer tıbbi bir gerekçeniz yoksa siz hasta değilsiniz, o halde kendinize hormon vermeye de ihtiyacınız yok. “Azıcık alayım bir şey olmaz” mantığı, uyuşturucu için de geçerli bir yanılgıdır – çoğu bağımlı ilk başta “bir kereden bir şey olmaz” demiştir. Steroidler fiziksel bağımlılık yapmasa da psikolojik ve fizyolojik olarak bağımlı kılar: Vücudunuz o kaslı, güçlü haline öyle alışır ki, bırakınca düşen performans ve görünüm sizi rahatsız eder, tekrar başlamaya itebilir.
Bu bölümün devamında, steroidlerin olası yan etkilerini ve zararlarını tüm boyutlarıyla inceleyeceğiz. Bunu yaparken amacımız kimseyi korkuyla yolundan çevirmek değil, gerçekçi bir farkındalık yaratmaktır. Bir karar vermeden önce, tüm bedelleri ve riskleri duymaya hazır olun.
Anabolik Steroidlerin Olası Yan Etkileri ve Zararları
Steroid kullanan herkes aynı yan etkileri yaşayacak diye bir kural yoktur; ancak “süpersonik” dozlarda hormon almanın vücutta fırtınalar koparma potansiyeli çok yüksektir. Yan etkiler doza, kullanılan maddeye, bireysel genetiğe ve kullanım süresine bağlı olarak değişir. Aşağıda en sık görülen ve en ciddi etkileri ana başlıklar halinde bulacaksınız:
-
Hormonal Sistem ve Üreme: Dışarıdan yüksek doz testosteron alan erkeklerin vücutları kendi testosteron üretimini durdurur. Testisler bir anlamda “işten kaytarır” ve bir süre sonra küçülmeye (atrofi) başlar. Bu da sperm üretiminin azalması veya durması demektir. Sonuç? Kısırlık. Steroid kullanan erkeklerde sperm sayısı dramatik şekilde düşebilir, hamilelik elde etme şansı kullanım süresince ve sonrasında ciddi oranda azalır. Bazı vakalarda uzun süreli kullanımlar kalıcı kısırlığa dahi yol açabilir. Ayrıca testosteronun östrojene dönüşmesi sebebiyle jinekomasti (erkekte meme büyümesi) sık görülen bir sorundur. Bu durum estetik olarak rahatsız edici olmasının ötesinde bazen cerrahi müdahale gerektirebilir çünkü ilaçla geri döndürülemeyebilir. Kadınlarda ise yüksek doz androjen kullanımı adet düzensizliği, ses kalınlaşması, klitoris büyümesi, vücut kıllarında artış, saç dökülmesi gibi virilizan etkiler yapar ve bunların bazıları kalıcı olabilir.
-
Cilt ve Saç: Akne (sivilce) belki de steroid kullanıcılarının en aşina olduğu yan etkidir. Testosteron, ciltteki yağ bezelerini uyararak cildin daha yağlı ve akneye meyilli hale gelmesine yol açar. Birçok kullanıcı özellikle sırt ve omuz bölgesinde yoğun sivilcelenmeyi deneyimler – literatürde buna “bacne” (back acne) denir. Hatta bazı gençlerde son derece ağır, nodülokistik akne tablosu gelişir. Akne fulminans adı verilen, ateş ve halsizlikle seyreden, yüz ve gövdeyi kaplayabilen ağır akne atakları bile tetiklenebilir. Aşağıda steroid kullanan bir hastanın göğüs bölgesinde gelişen akne fulminans vakasını görüyorsunuz:
Bana baş buran hastalardan birinde 22 yaşında anabolik steroid kullanan bir sporcuda gelişen şiddetli akne lezyonları (akne fulminans). Görüldüğü gibi lezyonlar iltihaplı, kanamalı nodüller şeklinde, cildi adeta bir yara tarlasına çevirmiş durumda idi. Bu vaka, steroid kullanımının ciltte yaratabileceği en uç tabloyu sergiliyordu. Akne, steroid kullanıcılarının %40’ından fazlasında görülür ve bazen bu denli ağır seyredebilir. Böyle durumlar dermatologlar tarafından uzun süreli ve zorlu tedaviler (örneğin izotretinoin, antibiyotikler) gerektirir.
Bunun yanı sıra saç dökülmesi (androgenetik alopesi) hızlanabilir. Eğer genetik olarak ailede kellik varsa, steroid kullanımı bu süreci roketler. Bazı genç kullanıcılar daha 20’lerinin başında tepe ve alın bölgelerinden yoğun saç kaybı yaşar. Kısacası, saç konusunda yatkınlığınız varsa steroidler bunu erken yaşta ve hızlıca tetikleyebilir. Kadınlarda da istenmeyen yerlerde tüylenme (yüzde, göğüste kıllanma) ve saç dökülmesi bir arada görülebilir, bu da son derece travmatik olabilir.
-
Kardiyovasküler Sistem (Kalp ve Damarlar): Belki de steroidlerin en öldürücü riskleri kalp ve damar sistemi üzerinde olanlardır. Yüksek doz anabolik steroid kullanımı, kan lipid profilini bozar: HDL (iyi kolesterol) seviyesini düşürür, LDL (kötü kolesterol) seviyesini yükseltir. Bu değişiklikler, plak oluşumunu hızlandırarak damar tıkanıklığı ve kalp krizi riskini katbekat artırır. Yapılan bir çalışma, günde 20 mg gibi nispeten düşük bir steroid dozu alan sağlıklı erkeklerde bile 12 hafta sonunda HDL’nin tepetaklak düşüp LDL’nin fırladığını, bu düzeylerin kalp krizi riskini %50-100 oranında artırdığını gösterdi. Daha yüksek dozlarda (80 mg/gün gibi), riskin üç kata kadar çıktığı hesaplanmıştır. Üstelik buna sigara, kötü beslenme gibi diğer faktörler eklendiğinde risk geometrik olarak artar.
Steroidler ayrıca kırmızı kan hücresi (hematokrit) üretimini uyarır, bu da kanın daha visköz (koyu) hale gelmesine yol açar. Kalp, daha koyu bir kanı pompalamak zorunda kalırsa tansiyon yükselir. Nitekim doping yapan sporcularda hipertansiyon (yüksek tansiyon) oldukça yaygındır. Yüksek tansiyon uzun vadede kalbe, böbreklere zarar verir ve inme riskini artırır. Kanın pıhtılaşma eğilimi artabilir; literatürde steroid kullanan gençlerde açıklanamayan inme (felç) vakaları rapor edilmiştir. Dahası, vücut ağır antrenman ve steroid etkisiyle hızla büyürken, kalp kası da anormal şekilde kalınlaşır (kardiyomiyopati). Kalp duvarlarının kalınlaşıp sertleşmesi, ritim bozukluklarına ve kalp yetmezliğine davetiye çıkarır.
En korkutucu nokta ise, tüm bu kalp-damar etkilerinin ani ölüm riskini ciddi oranda artırmasıdır. 2023’te yayınlanan kapsamlı bir çalışmada, vücut geliştirme sporuyla uğraşan erkekler arasında ölüm oranlarına bakıldı. Sonuç: Profesyonel seviyede yarışan vücut geliştiriciler arasında ani kalp ölüm oranı genel popülasyondan 5 kat daha fazla! öÖlenlerin ,Ortalama ölüm yaşı sadece 45. İncelenen otopsi raporlarında bu sporcuların kalplerinin bariz şekilde büyümüş ve ağırlaşmış olduğu, çoğunun damarlarında tıkanıklıklar bulunduğu saptandı. Çoğunun da anabolik steroid ve büyüme hormonu gibi maddeleri kullandığı biliniyordu. Araştırmacılar, vücut geliştirme uğruna uygulanan aşırı antrenman, sıkı diyet, su kaybı yöntemleri ve özellikle de steroid/ilaç kullanımının kalpte yarattığı birikimli hasarın altını çiziyor. Yani, büyük kaslar uğruna kalbinizden olabilirsiniz. Son yıllarda genç yaşta ölen ünlü vücutçuların haberlerini belki duymuşsunuzdur. Örneğin Dallas McCarver 26 yaşında kalp kriziyle öldü, autopsisinde kalbi normal bir insanınkinden iki kat büyüktü ve damarları tıkalıydı. Benzer şekilde 2017’de ölen Rich Piana’nın kalbi 740 gramdı (normalin iki katı) ve karaciğeri de büyümüştü. Bu gibi trajik örnekler ne yazık ki giderek artıyor. Kalbiniz, bu sporun ve ilaçların en sevmediği organdır.
-
Karaciğer: Birçok oral (hap formundaki) steroid, kimyasal olarak karaciğerde yıkıma dayanıklı hale getirilmiştir. Bu da karaciğeri adeta toksik bir yük altına sokar. Karaciğer enzimleri hızla yükselir, karaciğerde stres ve bazen hücre ölümüne işaret eden durumlar gelişir. Hatta uzun süreli yüksek doz kullananlarda karaciğer tümörleri ve fulminant karaciğer yetmezliği vakaları literatürde mevcuttur. Örneğin oksandrolon gibi tıbbi olarak “güvenli” kabul edilen bir steroidin bile 12 hafta kullanıldığında bazı bireylerde Grade 3-4 (ciddi) karaciğer toksisitesi yaptığı raporlanmıştır. Karaciğer kendini yenileyebilen bir organ olsa da, sürekli steroid döngüleriyle zorlarsanız bir noktada iflas bayrağını çekebilir. Gözlerde sararma (sarılık), aşırı yorgunluk, karın ağrıları gibi belirtiler karaciğerin alarm sinyalleridir. Bu belirtileri yaşayan steroid kullanıcılarının sayısı az değildir. Özellikle anadrol, dianabol, winstrol gibi oral steroidler karaciğer için en zararlı olanlardır. Enjeksiyon formları karaciğeri doğrudan zorlamasa da, onlar da dolaylı yoldan metabolizmayı etkiler.
-
Psikolojik ve Nörolojik Etkiler: Steroidler beyin kimyanızı da değiştirir. Kullanıcılar genelde kendini iyi, enerjik, özgüvenli hisseder (hatta eforşizofreni derler, gym’e koşarak gider vs.). Ancak bazı kişilerde de asabiyet, tahammülsüzlük ve saldırganlık artar – halk arasında bilinen adıyla “roid rage” (steroid öfkesi). Bu konuda ilginç bir gerçek var: Araştırmalar roid rage dediğimiz aşırı agresif öfke patlamalarının nadir ve belirli kişilere özgü olduğunu bulmuştur. Yani aslında steroid kullanan çoğu kişi, eğer karakter olarak sakinse yine sakin kalır. Ama içinde öfke ve şiddet potansiyeli taşıyan bireylerde bu ilaçlar fren mekanizmalarını zayıflatıp patlamalara yol açabilir. Basitçe söylemek gerekirse: Steroidler sizin karakterinizi büyüteç altına alır. İyi huylu bir adamsanız, belki biraz daha atılgan ve özgüvenli olursunuz ama çevrenize saldırmazsınız. Ancak zaten agresif, saygısız bir kişiliğiniz varsa, “üzerine steroid alınca tam bir manyak oldu” dedikleri tiplemeye dönüşebilirsiniz. Gerçekten de steroid kullanan ve eşine, arkadaşlarına şiddet uygulayan, trafikte tartıştığı adamı döven vakalar bilinmektedir. Bu yüzden özellikle ergenlik çağındaki gençlerin psikolojik olarak bu etkiye çok açık olduğunu belirtelim; zira ergen beyni zaten dürtüseldir, steroid ile iyice kontrolden çıkabilir.
Diğer yandan, steroidlerin olumlu gibi görünen psikolojik etkileri de vardır: Motivasyon artışı, kendini yenilmez hissetme, hatta hafif manik bir enerji. Fakat bu pembe tablo, kullanım bırakıldığında yerini tam tersi karanlığa bırakabilir. Steroid kullananlar ilacı kestikten sonra genellikle depresif, halsiz, özgüvensiz bir döneme girerler. Çünkü beyin, alıştığı o yüksek androjen seviyesinden mahrum kalmıştır ve vücut bir süre kendi hormonunu üretmediği için kişi ciddi bir testosteron düşüklüğü yaşar. Bu dönemde ağır psikolojik çöküntüler, hatta intihar düşünceleri bile gelişebilir. Çok acı bir örnek: 17 yaşındaki Amerikan lise sporcusu Taylor Hooton, sırf beyzbol takımına girebilmek için birkaç ay steroid kullandı. Ailesi onun aniden sinirli, öfkeli davranışlar sergilemesinden endişelenip durumu anlamaya çalışırken Taylor sonunda steroid aldığını itiraf etti ve bırakacağına söz verdi. İlacı kestikten sonra gence ciddi bir depresyon çöktü, ailesi fark edemeden bir gün kendini asarak intihar etti. Sonradan anlaşıldı ki Taylor, steroidleri bıraktığında yaşadığı derin mutsuzluk ve ruhsal boşluğun içinden çıkamamıştı. Bu trajedi üzerine ailesi gençleri steroidin tehlikeleri konusunda bilinçlendirmek için bir vakıf kurdu. Bu vaka gösteriyor ki, steriodlerin yol açtığı hormonal değişimler hayati psikiyatrik sonuçlar doğurabilir. Özellikle kullanım sonrasındaki “çöküş” dönemi, profesyonel yardım gerektirebilecek kadar ağır geçebilir.
-
Diğer Etkiler: Steroid kullanımı vücutta su ve tuz tutulumunu artırır, bu da ödem yapabilir (yüzde şişkinlik, elde ayakta su toplama). Bağışıklık sistemi etkilenebilir; bazı araştırmalar yüksek doz steroid alanlarda enfeksiyonlara yatkınlığın değiştiğini belirtmiştir. Enjeksiyonla kullanılan maddelerde asepsiye dikkat edilmezse apse, enfeksiyon gelişebilir. Hatta paylaşılan iğnelerle HIV, Hepatit gibi hastalıkların bulaşma riski de vardır. Ayrıca kadın steroid kullanıcılarında gebelikte büyük riskler oluşur, çünkü bu hormonlar fetüste ciddi doğumsal anomalilere yol açabilir (bu yüzden hamilelikte kesinlikle kontraendikedir).
Görüldüğü gibi, anabolik steroidlerin potansiyel yan etkileri vücudun hemen her sistemini etkileyecek kadar geniştir. Kimi etki geri dönebilir (reversibl), mesela kolesterol bozulması ilaç kesilince düzelir veya sivilce tedaviyle geçer. Ama bazıları da kalıcı hasarlar bırakabilir: Karaciğer tümörü, kalpte yapısal bozukluk, kelliğe yol açan saç kökü kaybı, kadınlarda kalıcı ses kalınlaşması veya klitoris büyümesi, erkeklerde kalıcı kısırlık veya göğüs deformitesi gibi. Özellikle uzun süreli ve tekrarlayan kullanımlarda bu riskler katlanarak artar.
Unutmayın, çoğu yan etki doz ve süre bağımlıdır: “Zararın çoğu geri döner” diye düşünenler şunu bilmeli ki, düşük doz kısa kullanım belki sizi çok sarsmaz ama 10 kat doz alıp bunu yıllarca yaparsanız vücudunuz da 10 kat zarar görür ve her hasar geri dönecek diye bir kural yoktur.
Burada küçük bir not: Genç yaşta steroid kullanmanın ekstra bir sakıncası, vücut gelişiminizi de olumsuz etkileyebilmesidir. Ergenlik tamamlanmadan yüksek doz androjen almak, kemiklerde büyüme plaklarının erken kapanmasına yol açabilir; bu da potansiyel boy uzunluğunu azaltabilir. Yani 16 yaşında steroid kullanan biri belki 3-5 cm daha kısa kalacaktır. Bu da pek konuşulmayan ama özellikle ergen kullanıcılar için önemli bir noktadır.
“Roid Rage”: Steroidlerin Ruh Hali ve Davranışa Etkisi
Yukarıda psikolojik etkilerden bahsettik, ancak “roid rage” konusunu biraz daha açmak faydalı olabilir. Çünkü bu, toplumda steroid kullanıcılarına dair en yaygın stereotiplerden biridir: “Steroid alan adam canavara dönüşür, etrafa saldırır, kontrolünü kaybeder.” Bu görüş, medyanın da etkisiyle biraz abartılmıştır. Peki gerçek nedir?
Steroidlerin beyin reseptörleri üzerindeki etkisi karmaşıktır. Testosteron sadece kaslara değil, beyne de etki eder. Dopamin ve serotonin gibi nörotransmiter düzeylerini, amigdala gibi duygusal merkezlerin tepkilerini etkileyebilir. Kimi kullanıcı kendini inanılmaz enerjik ve mutlu hissederken, kiminde de anksiyete veya öfke tetiklenebilir. Çoğunlukla, kullanıcılar iyi hissettiklerini, kendilerine güvenlerinin arttığını, hatta hafif bir övünç ve üstünlük hissi yaşadıklarını belirtirler. Steroidler bir anlamda sizi daha atak ve girişken yapabilir – spor performansı için bu aslında istenen bir şeydir (daha rekabetçi, daha "gözü kara" olmak). Negatif duygular ise genellikle dozla ilişkilidir ve herkeste görülmez.
Bilim insanları “roid rage”i inkar etmez ama nadir bir durum olduğunu söyler. Yani steroid alanların hepsi sağa sola saldırmıyor; ancak istisnai de olsa bazı kişilerde ciddi davranış bozuklukları tetiklenebiliyor. Bu kişiler genelde önceden de agresif veya antisosyal özellikler taşıyan kimseler. Steroid adeta bunların içindeki canavarı besliyor diyebiliriz. Eğer biri steroid öncesi “alayına gider, kavgacı” bir tipse, üstüne steroid alınca daha fevri, daha öfkeli bir hale bürünebilir. Yoksa normalde efendi, saygılı bir sporcuyu steroid bir anda psikopata çevirmez. Hatta kimi vücut geliştiriciler “tek fark daha pozitif ve enerjik hissediyorum” derken, kimisi de “daha çabuk sinirleniyorum ama kontrollüyüm” diyebilir. Yani bünye meselesi ve biraz da kişilik meselesi.
Bununla beraber, yüksek doz steroid özellikle antrenman esnasında adrenalin, agresyon ve motivasyonu öyle artırabilir ki, kişi spor salonunda kendini Hulk gibi hisseder. Bu güçlü his, bazen spor dışında hayatın diğer alanlarına da taşar ve kavgacı davranışlara dönüşebilir. Örneğin trafikte steroid etkisindeki bir sporcu, normalde sakin kalacağı bir tartışmada yumruğunu konuşturabilir. Böyle olaylar ne yazık ki duyulmaktadır.
Bir de şu var: Steroid kullanan bazı kişiler sinirlendiklerinde steroidleri bahane etme eğilimindedir. Yani “Aslında ben böyle biri değilim ama ilaç beni delirtiyor” diyerek kendi sorumluluklarını ilaca yıkabilirler. Bilimsel gerçek ise şunu söyler: Steroid seni dürtüsel yapabilir ama ne yapacağını sen seçersin. Dolayısıyla steroid bahane olmamalıdır; kullanan kişi değişen ruh halini kontrol etmeyi öğrenmelidir, aksi takdirde hem kendine hem çevresine zarar verebilir.
Asıl endişe verici psikolojik boyut ise, steroid kullanımının bırakıldıktan sonra ortaya çıkan etkileridir. Bir önceki bölümde Taylor Hooton örneğini verdik – steroid kesildikten sonra gelişen depresyon sonucu intihar eden bir genç. Steroidler beyni iyi hissettirirken, bırakıldığında kişi kendi doğal düşük hormon düzeyiyle baş başa kalınca ani bir boşluğa düşer. Bu durumda majör depresif bozukluk, anksiyete bozukluğu belirtileri görülebilir my.clevelandclinic.org. Steroid kullanımından çıkan bazı gençler “hayattan zevk almıyorum, hiçbir şey yapmak istemiyorum” diye tanımlarlar durumu. Bu geçici bir süreç olsa da, birkaç ay sürebilir ve psikiyatrik destek gerekebilir. Bu nedenle doping sonrası genelde bir “PCT” (Post Cycle Therapy) denilen toparlanma protokolü uygulanır; amaç vücudun kendi hormon üretimini uyandırmak ve psikolojik/bedensel çöküşü azaltmaktır. Ancak PCT de bir yere kadar yardımcı olur, sonuçta dışarıdan alınan hormonun yarattığı boşluğu tamamen dolduramaz.
Toparlarsak: “Roid rage” gerçek ama nadirdir. Steroidler ruh halinizi etkiler; çoğunlukla iyi hissetseniz de, öfke kontrolü sorunları yaşayabilirsiniz. Bu etkinin derecesi kişiden kişiye değişir. Uzun vadede ise ruh haline asıl darbe, bırakma döneminde gelir. Bu yüzden ruh sağlığınızı da korumak adına bu yola hiç girmemek en doğrusudur.
Steroidler Gerçekten Ne Kadar Güç ve Kas Artışı Sağlar?
Birçok gencin aklındaki esas soru: “Steroid alırsam ne kadar büyürüm, ne kadar güçlenirim?” Bunu dürüstçe cevaplamak gerekirse, herkes için geçerli bir garanti yoktur. Yukarıda bahsettiğimiz genetik farklılıklar burada devreye giriyor. Yine de genel bir çerçeve çizelim:
-
İlk kez steroid kullanan (yani vücudu tertemiz, reseptörleri bakir bir kişi) genelde en dramatik kazanımı elde eder. İlk kürde orta-yüksek doz alan biri için 8-12 haftada 8-12 kg ağırlık artışı oldukça yaygındır, bunun önemli bölümü kas ve birazı sudur. Birçok deneyimli sporcu, “keşke ilk kürdeki etki hep sürse” diye hayıflanır, çünkü sonraki kürlerde aynı etkiyi almak zorlaşır.
-
Güç artışı da benzer şekilde özellikle ilk kullanımda çarpıcıdır. Doğal halde yıllardır antrenman yapan bir kişi, steroid küründe bench press, squat gibi büyük hareketlerde %20-30 güç artışı görebilir. Örneğin bench maksimumu 100 kg olan biri 3 ay sonunda 130 kg’ye çıkabilir. Hatta bazı ekstrem örneklerde bu artış %50’yi bile bulabilir (tabii ki burada antrenman da etkendir).
-
Ortalama bir yanıt veren (moderate responder) kişilerde 2-3 kür sonunda (toplam 1 yıl içinde diyelim) 15-20 kg kalıcı vücut ağırlığı artışı olasıdır (elbette yağsız kütleden bahsediyoruz). Bu kişiler yan etkiyi de makul düzeyde yaşarlar. Esas sıkıntı, bahsettiğimiz düşük yanıtlılar içindir: Onlar aynı kiloyu korumak için daha fazla ve sürekli ilaç almak zorunda kalırlar, çünkü vücutları ilaca dirençlidir ve ilacı kesince çabucak kazandığını kaybeder. Bu grubun işi zordur; hem istedikleri kadar gelişemezler hem de çok yan etki çekerler.
-
Profesyonel seviyede genetik üstünlüğü olanlar (yüksek yanıtlılar) ise steroidlerle inanılmaz seviyelere ulaşabilir. 1.70 boyunda bir vücutçu doğal haliyle 70-75 kg civarı yarışabilirken, steroidlerle 100+ kiloda sahneye çıkabilir. Mr. Olympia gibi yarışmalarda boylarına göre 20-30 kilo fazlasıyla, üstelik çok düşük yağ oranıyla çıkan “kütle canavarları” görürüz. Bu insanlar gerçekten genetiğin de yardımıyla anormal düzeylere ulaşmıştır.
Burada önemli bir noktayı belirtelim: Steroidler kas protein sentezini arttırır ama sihir yapmaz. Yani “oturduğum yerden kas yaparım” düşüncesi yanlıştır (kısmen). Evet, spor yapmasanız bile bir miktar kas artışı olur dedik; ama gerçekten büyük ve kuvvetli olmak için ağır antrenman ve bol proteinli beslenme şarttır. Steroid alan biri, aynı antrenmanı yapan doğal kişiye göre çok daha hızlı gelişir; ancak hiçbir şey yapmadan Mr. Olympia olunmaz. Sonuçta kaslarınızı büyütmek için onları çalıştırmanız gerekir, steroid sadece onları daha hızlı tamir edip normalden büyük hale getiren katalizör gibidir. Bu nedenle doping yapan sporcular genelde doğal halinden daha sıkı ve yoğun antrenman yaparlar – çünkü vücutları daha hızlı toparlanır, daha yüksek hacmi kaldırabilir hale gelir.
Ne kadar kas kazanılır? sorusunun cevabını sayılarla özetleyelim: İlk kür 8-10 kg, sonraki kürler 3-5 kg ekleyerek ilerler, bir noktada plato gelir. Yıllarca doping yapan iyi bir genetik, doğal halinden belki 20-30 kg daha ağır ve kaslı olabilir. Ama herkes için bu rakamlar değişir; sizin maksimum potansiyeliniz belki +10 kg belki +25 kg’dır. Şunu da unutmayın: Bu kazanılan kiloların bir kısmı su ve glikojendir (hücre içi su, şişkin görünüm verir). İlaç kesilince herşey biter. Kaslardaki hipertrofi tamamen eski halien geri gelir ama hiperplazi kalır yani kas hafızası dedikleri durum budur o eski şiş haliniz ortadan kalkar uydu kas lifleri kalır.
Güç konusunda da benzer bir tavan söz konusu. Steroidler sizi güçlü yapar ama sonsuza dek lineer artış yok. Bir yerden sonra kaslarınız güçlense bile tendonlar ve bağlar aynı hızda güçlenmez, sakatlık riski artar. Yani 8 haftada 100’den 150 kg bench’e çıkan biri, sonraki 8 haftada 200’e çıkamayabilir, çünkü yapısal sınırlar ortaya çıkar.
Gerçekçi olun: Steroid kullansanız bile her şey genetik limitlerinize ve çalışmanıza bağlı. Ayrıca unutmayın ki doping yapan başkalarıyla da rekabet olacak. Bir spor salonunda 5 kişi steroid alıyorsa, siz de alınca hepsini geçeceksiniz diye bir şey yok – belki onlar da daha yüksek doz alıyor veya genetiği daha iyi. Bu yarışın sonu yok.
Steroid Kullanmanın Gizli Bedeli: Kazançlar ve Kayıplar
Steroidlerin kısa vadede kazandırdıkları ortada: Daha büyük kaslar, daha fazla güç, özgüvende artış, belki sosyal medyada beğeni, yarışmalarda başarı vs. Peki ya uzun vadede ödedikleri bedel? Bu konuda çok önemli bir gerçeğin altını çizelim: Steroidlerle kazandığınız kasların büyük kısmı kalıcı değildir (ilaçsız sürdürülebilir değildir).
Vücut, homeostaz denilen bir denge haline dönme eğilimindedir. Steroid aldığınız sürece kaslarınız o yapay ortamda büyür. İlaçları kestiğinizde ise vücut eski dengesine dönmek ister: Doğal hormon seviyenize geri çekilirsiniz (hatta bir süre daha altına düşersiniz). Bu durumda, steroidle şişen kaslarınızın bir kısmı kaçınılmaz olarak erimeye başlar. Bir kısım kazanım belki kalır (uzun süre yüksek seviyede kaldığınız için tamamen eski halinize dönmeyebilirsiniz), ancak o cüsse ve güç devam etmez. Bunu hazmetmek, birçok sporcu için zordur. Düşünün, aylarca “süper insan” gibi hissettiniz, aynada kendinizi görüp gururlandınız; sonra ilaç bitince ağırlıklar ağır gelmeye, kaslar sönmeye başladı. Pek çok erkek bu düşüşe psikolojik olarak dayanamaz ve tekrar kür yapmaya karar verir. İşte doping döngüsü böyle başlar: Bir kere başlayan, kolay kolay bırakamaz.
“Cycle” (döngü) olarak tabir edilen, belli bir süre alıp sonra ara verme stratejisi teoride vardır. Ama pratikte ağır kürler yapanların çoğu bu arayı ya kısa tutar ya da tamamen kaldırır (sürekli kullanıma geçer). Çünkü bir döngü yapıp bütün kazanımı kaybetmek kimsenin istemeyeceği bir şey. Bu yüzden kullanıcılar sıklıkla “blast and cruise” denilen yönteme geçerler: Yani yüksek dozlarla blast (atak) yapıp kazanç elde ederler, sonra tamamen kesmek yerine TRT dozlarına düşüp cruise (seyir) yaparlar. Böylece çok kaybetmeden bir sonraki blasta hazır olurlar. Tabii bu, vücudun hiç normal duruma dönmemesi demektir – yılın 52 haftası vücut dışarıdan hormonla idare edilir. Bu da yan etki ve organ hasarı riskini sürekli yüksek tutar.
Uzun vadede neler olur? Steroid kullananların bir kısmı, 30’larının ortasında artık doğal yolla testosteron üretemez hale gelir ve ömrünün sonuna kadar TRT almak zorunda kalır (kendi kendini hipogonad yapmıştır). Kimisi kalp krizi, inme gibi bir sağlık krizi geçirince mecburen bırakır, ama sağlığı zaten zarar görmüştür. Bir kısmı da böbrek hasarı, karaciğer hasarı gibi sorunlar yüzünden bırakır (örneğin IFBB pro vücutçu Rich Piana böbrek yetmezliği başlangıcı nedeniyle son yıllarında “off” yapmaya çalışmıştı, ama kalbi iflas etti). Yani vücut siz gençken tolerans gösterir gibi görünse de, 40’lı yaşlara varmadan fatura kesilmeye başlar. Bu sporda 50’lerine sağlıklı giren dopingli sporcu çok azdır.
Basit bir gerçek: Doğal limitlerinizin ötesine hormonlarla geçtiyseniz, o limitlerin ötesindeki her gram kas aslında “emanet”tir. Emanetlerin bir gün geri alınması kaçınılmazdır. Kimi 1 yıl sonra, kimi 10 yıl sonra öder bu borcu. Ama doğa bu açığı bir şekilde kapatır.
Şunu da belirtmek gerekir ki doping yapan herkes erkenden ölmez; hatta bazıları genetiği sayesinde ciddi sorunlar yaşamadan uzun süre idare eder. Fakat kimsenin vücudunda süperkahraman zırhı yok. Bile bile lades diyerek risk almak, Rus ruletine benzer: İlk seferde ateş almaz, belki ikinci de, ama devam edersen namlu er ya da geç patlar. Bu risk, özellikle rekreasyonel kullanıcılar için asla değmez. Profesyonel sporcular bile son yıllarda sağlık sorunları nedeniyle kariyerlerini erken sonlandırmaya başladı. Üstelik sporu bıraktıklarında onlar da normal insan oluyor ve doping yapmadıklarında vücutları sıradanlaşıyor. Yani kalıcı olan tek şey sağlık sorunları oluyor maalesef.
Kendinize şu soruyu sorun (ve iyice düşünün): “Bu elde edeceğim kaslar ve güç, ileride sağlığımı bozmayı, belki ömrümden yıllar vermeyi göze alabileceğim kadar değerli mi?”. Birçok genç bu soruya anlık hevesle “evet” diyebilir. Çünkü 20’li yaşlarda insan kendini ölümsüz zanneder, uzak geleceği düşünmez. Fakat 30’una geldiğinde yüksek tansiyon ilaçları, cinsel problemler, çocuk sahibi olamama, eklem ağrılarıyla boğuşmaya başlarsa işte o zaman “Keşke doğal kalsaydım” diyebilir.
Profesyonel vücutçu olma hedefiniz yoksa ASLA AAS kullanmayın. Eğer ille de kullanacağım diyorsanız, mutlaka bu işi anlayan bir doktor gözetiminde ve sağlığınızı sürekli izleyerek yapın – zira amacınız ne olursa olsun, “ölmemek” en önemli hedef olmalı.
Tarihsel Perspektif: Vücut Geliştirmede Steroidlerin Yükselişi
Steroidlerin spor dünyasındaki serüveni, yaklaşık 1950’lerden günümüze uzanıyor. Bu tarihçeye kısaca bakmak, günümüzde gelinen noktayı anlamak açısından faydalı olacaktır. Vücut geliştirme tarihinde vücut ölçülerinin yıllar içinde nasıl arttığı, kullanılan ilaç miktarlarıyla doğrudan ilişkili görünüyor:
-
1940’lar-50’ler: Bu dönemde modern anlamda steroid kullanımı yok denecek kadar az. Vücut geliştiriciler protein ağırlıklı beslenme ve ilkel takviyelerle idare ediyor. O zamanın şampiyonları 80-90 kg civarında ve oldukça yağsızdı. 200 pound (90 kg) üstü lean bir vücut çok nadir görülüyordu. Steroidler 1930’larda icat edilmişti ama sporculara yaygın kullanımı henüz başlamamıştı.
-
1960’lar: Dianabol (metandrostenolon) gibi ilk anabolik steroidler piyasaya çıktı ve sporcular arasında popüler oldu. Artık Mr. Olympia seviyesindeki isimler 95-100 kg ağırlıklara ulaşmaya başladı (örneğin Sergio Oliva ~225 lb/102 kg civarı idi). Yine de dozlar bugüne kıyasla düşüktü; birkaç yüz mg testosteron veya biraz dianabol ile sınırlıydı. Ayrıca yılın belli dönemlerinde kullanıp yarışma sonrası ara vermek (cycle mantığı) yaygındı.
-
1970’ler (Arnold Dönemi): Arnold Schwarzenegger ve dönemdaşları steroid kullandıklarını daha sonra kabul ettiler. Ancak kullandıkları miktarlar bugünün amatörlerinin kullandığından bile azdı diyebiliriz. O yıllarda “birden fazla bileşik kullanma (stacking)” ve “yüksek dozda uzun süre kullanım (blasting)” yeni yeni gündeme geliyordu. Arnold döneminde (70’ler) yarışmacılar 100-110 kg civarına ulaştı (Arnold 107 kg civarı yarışırdı). Dönemin döngüleri genelde: Off sezonda biraz deca+dianabol, pre-contest dönemde biraz primobolan veya winstrol şeklindeydi. Ve enteresan bir detay: 70’lerin sonuna doğru bazı vücutçular “ara dönemde TRT dozunda devam etme” fikrini uygulamaya başladı. Yani yarışma sonrası tamamen kesmek yerine düşük doz testosteronla formu korumak.
-
1980’ler: Artık steroidler tamamen yaygın. Üstelik 1980’lerin ortasında büyüme hormonu (GH) ve insülin gibi yeni oyuncular devreye giriyor. Blasting ve stacking ciddi boyutlara ulaşıyor. 80’lerin yıldız vücutçusu Lee Haney, 1.80 boyla 111-115 kg civarı yarışıyordu ve bu dönem sonunda “kütle canavarları”nın ilk örnekleri görülmeye başladı. 1980’lerde steroidler hala yasal olduğu için sporcular eczaneden rahatlıkla temin edebiliyordu. Bu onlara doz konusunda serbesti verdi. Ayrıca GH kullanımı kas kütlesine yeni bir boyut kattı (GH, steroidlerin yaptığını sinerjik olarak artırır ve yağsız kütleyi daha da yükseltir).
-
1990’lar: Bu on yıla “Mass Monster” (Kütle Canavarları) dönemi diyebiliriz. Dorian Yates 120+ kiloyla Mr. Olympia oldu, ardından Ronnie Coleman 130 kiloya yakın yarıştığı yıllar geldi. Artık doping protokolleri inanılmaz seviyelere ulaşmıştı: Birden fazla testosteron esteri, üstüne anabolik oralar, GH, insülin, tiroid hormonları… Her şeyin “kokteyli” yapılıyordu. Dozlar da korkunçtu; hafta toplam 2-3 gram steroid kullanımından bahsediliyordu. Yarışmacılar off sezonda 140-150 kg’a çıkıp yarışmaya yakın 120 kiloya iniyorlardı. 90’ların sonunda Ronnie Coleman 130 kiloyla (%3-4 yağ ile) sahne aldığında artık zirve noktasına gelinmiş gibiydi.
-
2000’ler ve sonrası: Son 20 yılda gelişme daha çok kas kalitesi ve simetriye odaklanmaya çalıştıysa da, açıkçası kütle açısından 90’lar aşılamadı, belki biraz daha üzerine koyuldu. Günümüzde 1.75 boyunda 120 kg yarışan vücutçular normal hale geldi. Ancak doping kullanımı o kadar üst düzeye çıktı ki, neredeyse profesyonellerin hepsi yılın 365 günü bir şeyler kullanır halde (cruise-blast kısır döngüsü). Sonuç olarak da genç yaşta ölümler artmaya başladı. Eskiden 50’li yaşlarında ölümleriyle haber olan vücutçular, şimdi maalesef 20’lerinde, 30’larında aramızdan ayrılıyor. 2020’lerde ardı ardına ölen fitness influencerları, yarışmacılar görüyoruz. Bu gidişat, doping konusunda bir dönüm noktasına gelindiğini gösteriyor: Belki de bu spor kültürü kendini yok ediyor.
Tarih perspektifinden çıkarılacak ders şudur: Vücut geliştirme sporu, steroidlerle anabolik bir yarışa girmiştir ve kazananı olmayan bir yarış gibi görünmektedir. Her nesil bir öncekini aşmak için daha fazla madde ve doz kullandı, bugün gelinen noktada artık sınır insan anatomisinin kaldırabileceğinin eşiğinde. Hatta o eşik geçildi bile; ölüm oranları bunun göstergesi. Elbette herkes profesyonel olmak zorunda değil, ancak sosyal medyanın da etkisiyle amatörler bile profesyonel dozlara yöneliyor. 80’lerde Mr. Olympia düzeyinde kullanılan ilaçları, bugün Instagram’da fenomen olmaya çalışan 20 yaşında bir çocuk kullanabiliyor. Bu, gerçekten endişe verici bir durum.
Bu noktada bir gerçeği vurgulayalım: Steroidlerin kendisi mi öldürür, yoksa yanlış kullanım mı? Tartışması. Teknik olarak kimse bir testosteron enjeksiyonundan doğrudan ölmez. Ancak kötüye kullanım, yüksek dozlar, uzun süreler ve ihmalkârlık birleşince ölümcül sonuçlar doğurur. Birçok vücutçunun ölüm sebebi kalp krizi, kalp yetmezliği, inme gibi komplikasyonlar oldu – yani steroidlerin dolaylı etkileri. Bazıları da diüretik gibi diğer performans ilaçları yüzünden ölmüştür (örneğin 1992 Mr. Universe yarışmacısı Mohamed Benaziza, aşırı diüretik kullanımı sonucu hayatını kaybetti). Kimi, steroidin getirdiği psikolojiyle uyuşturucuya bulaşmış ve karışık sebeplerden ölmüştür. Neticede, doping bir kere kapıyı açınca arkasından başka riskli davranışlar da gelebiliyor.
Sonuç: Bu tarihsel gidişatı gördüğümüzde, artık vücut geliştirme camiasında da “artık çok ileri gittik” diyen sesler çıkıyor. Bir kısım insan, “daha sağlıklı versiyon” arayışına girdi (örneğin “classic physique” kategorileri vs. oluşturuldu ki daha az devasa vücutlar teşvik edilsin). Fakat ne yazık ki, doping kültürü tamamen ortadan kalkmış değil. Gençlerin bundan çıkaracağı en önemli ders, bu işin sonunun ya sağlık sorunlarıyla dolu bir orta yaş ya da mezarlık olduğunu görmektir. Kendinize bunu reva görüp görmediğinizi iyi düşünmelisiniz.
Doğal Testosteron Optimizasyonu: Güvenli ve Sağlıklı Yaklaşım
Madem amaç güçlü, kaslı ve sağlıklı bir vücut; o halde doğal yöntemlerle vücudumuzu optimize etmek en güvenli yoldur. Testosteron seviyenizi ve anabolik potansiyelinizi artırmak için mutlaka iğne veya hap gerekmiyor. İşte doğal testosteron optimizasyonu için bilimsel temelli bazı stratejiler:
-
Düzenli ve Yeterli Uyku: Uyku, testosteron üretiminin zirve yaptığı zamandır. Özellikle gece uykusu sırasında (REM evresi) testisler bolca testosteron salgılar. Her gece 7-9 saat kaliteli uyku almaya çalışın. Uyku eksikliği (örneğin 1 hafta boyunca günde 5 saatten az uyku) genç erkeklerde gündüz testosteron seviyesini %10-15 düşürebilir. Karanlık, sessiz bir odada, mümkünse aynı saatlerde uyuyup uyanma düzeni ile vücudunuza ihtiyacı olan dinlenmeyi verin. Eğer horlama, nefes durması gibi uyku apnesi sorununuz varsa tedavi edin; çünkü uyku apnesi testosteronu düşüren önemli bir sorundur.
-
Beslenme ve Sağlıklı Kilo: Aşırı yağlı vücutlar genellikle daha düşük testosterona sahiptir. Çünkü yağ dokusu, testosteronu östrojene çeviren aromataz enzimini bolca içerir. İdeal kilonuza inin, özellikle bel çevresi yağlarınızı azaltın. Araştırmalar, fazla kilolu erkeklerin kilo verdiğinde testosteronlarında %30’a varan artışlar olabileceğini gösteriyor. Beslenmenizde kaliteli protein (balık, tavuk, yumurta, baklagiller), sağlıklı yağlar (zeytinyağı, avokado, kuruyemiş) ve kompleks karbonhidratlar dengeli olmalı. Özellikle kolesterol tamamen kısılmamalı, çünkü testosteron kolesterolden üretilir. Çok düşük yağlı diyetler testosteronu düşürebilir. Çinko, D vitamini, magnezyum gibi mineraller/hormonlar testosteron üretiminde rol oynar; bunların eksik olmamasına dikkat edin (gerekirse doktor kontrolünde takviye alın). Soğan, sarımsak, yeşil yapraklı sebzeler, zerdeçal gibi doğal ürünlerin hafif testosteron arttırıcı etkileri olduğuna dair bazı veriler mevcut. Alkol ve sigarayı azaltın/kaçının; çünkü fazla alkol ve nikotin testosteronu baskılar ve sperm kalitesini düşürür.
-
Düzenli Egzersiz (Ağırlık ve Kardiyo): Ağırlık kaldırmak, özellikle büyük kas gruplarını çalıştıran hareketler (squat, deadlift, bench press gibi) kısa vadede testosteronu artırır. Uzun vadede ise kas kitlenizi arttırarak bazal metabolizmanızı yükseltir, yağ oranınızı düşürür ki bunlar testosteron için olumlu ortam yaratır. En iyi sonuçlar için bileşik egzersizler yapın ve kendinizi zorlayacak (ama aşırı da yormayacak) orta-yüksek yoğunlukta antrenmanlar planlayın. Aşırı antrenmandan kaçının; çok ağır ve uzun süreli antrenmanlar kortizolü yükseltip testosteronu baskılayabilir, bu dengeyi iyi kurun. Bunun yanında kardiyovasküler egzersizler de (koşu, yüzme, HIIT vs.) dolaşımı iyileştirerek genel sağlığınızı artırır, yağ yakımını destekler. Dengeli bir program uygulayın. Not: Egzersiz sadece testosteron için değil, büyüme hormonu, insulin duyarlılığı gibi pek çok açıdan hormon profilinizi iyileştirir. Hareket eden vücut, hormonal olarak daha aktiftir.
-
Stres Yönetimi: Kronik stres altında vücut kortizol hormonunu yüksek tutar. Kortizol ise testosteronun düşmanıdır; ikisi aynı ham maddeden üretildiği için vücut birini artırırken diğerini azaltır diyebiliriz. Sürekli endişe, uykusuzluk, aşırı çalışma gibi stresörlerden mümkün olduğunca uzak durun veya onları yönetin. Meditasyon, nefes egzersizleri, hobilerle meşgul olma gibi yöntemler kortizolü dizginleyip testosteronunuzu yüksekte tutmaya yardımcı olabilir. Basitçe: Mutlu adamın testosteronu daha yüksek olur. Gülün, sosyal ilişkilerinizi iyi tutun, hayata pozitif bakmaya çalışın. Libido ve cinsel aktivite de testosteron üzerinde olumlu etkiye sahiptir – evet, cinsellik testosteronu artırır; tersi değil yalnız, yanlış anlaşılmasın (testosteron arttıkça istek artar ama istek duyup eyleme geçmek de üretimi tetikler).
-
Doğru Supplementler (Destekler): Piyasada testosteron arttırdığı iddia edilen onlarca bitkisel takviye var. Ne yazık ki çoğu beklentiyi karşılamaz. Burda bizim kendi formulasyonumuz olan Ade Limited Edition u şiddetle öneriyorum. Ancak D Vitamini düzeyiniz düşükse takviyesi faydalıdır (D vitamini bir pro-hormon gibidir, düşüklüğünde testosteron da düşük seyredebilir). Çinko eksikliği varsa giderin, çünkü çinko eksikliği testosteron sentezini kısıtlar. Omega-3 yağ asitleri (balık yağı) genel inflamasyonu azaltıp hormon sağlığına katkı verir. Ashwagandha gibi adaptogen bitkilerin hafif testosteron yükseltici etkilerini gösteren bazı araştırmalar vardır (stresi azaltarak dolaylı yapar muhtemelen). Ancak şunu unutmayın: Hiçbir takviye, sağlıklı yaşam tarzının yerini tutmaz. Mucize hap yok; olsa idi doping yerine onları alırdık. Destekler sadece küçük ek faydalar sağlayabilir, bazen plasebo etkisi kadar bile zor fark edilir.
Doğal yöntemlerle belki steroidlerin sağladığı uçuk kazanımları elde edemezsiniz; ama emin olun uzun vadede daha sürdürülebilir ve sağlıklısını elde edersiniz. Hem hormon sisteminiz dengede kalır, hem de kendi çabanızla geldiğiniz için kıymetini daha iyi bilirsiniz. Zaten genetiği iyi ve düzenli çalışan bir genç, 5-10 yıllık bir emekle doğal halinde dahi etkileyici bir fiziğe sahip olabilir. Bu, sabır ve disiplin işidir. Steroidler sabırsızlara çekici gelir; ancak sabredenler, hem vücutlarını hem sağlığını koruyarak da hedeflerine ulaşabilir.
Ayrıca doğal yolla ilerlerken şu avantajınız olacak: İleride isterseniz halen gelişim için kozlarınız duruyor olacak. Diyelim 30 yaşına geldiniz, artık ilerleme durdu ve ille de biraz destek almak istiyorsunuz (hala tavsiye etmiyoruz ama farazi konuşuyorum) – bu durumda tertemiz bir vücutla başladığınız için belki daha az dozla bile etkili sonuç alabileceksiniz. Ama 20 yaşında tüm reseptörleri zorlamış, metabolizmayı yıpratmış biri olarak 30’larınızda çok daha kötü bir durum içinde olabilirsiniz.
Son bir not: Doğallık sadece hormon anlamında değil, genel sağlık anlamında da değerlidir. Spor yaparken amacımız sadece estetik değil, aynı zamanda sağlıklı ve güçlü bir birey olmak olmalı. Kendi doğal testosteronunuzu olabilecek en iyi seviyede tutmak zaten size enerji, güç, kas kazancı olarak yansıyacaktır. O noktadan sonra da genetiğiniz neye izin veriyorsa oraya kadar gidersiniz. Herkes Arnold olmayacak belki ama herkes en azından fit ve sağlıklı olabilir.
Önemli Çıkarımlar ve Son Söz
Bu bölümde öğrendiklerimizi ve vermek istediğimiz mesajları birkaç maddeyle özetleyelim:
-
Steroid = Testosteron Türevleri: Popüler anlamıyla steroidler, testosteron ve benzeri anabolik hormonlardır. Kortizon türevi ilaçlarla karıştırmayın – burada konu kas yapan anabolik steroidler. Bu maddeler vücuda doğal üretimin çok üzerinde androjen yükler ve kasları büyütür.
-
Kesinlikle Kas ve Güç Artırır: Evet, steroidler gerçekten çalışır – kas kütlesini ve gücünü belirgin şekilde artırır. İlk kullanımda 10-15 kg kazanımlar görmek olasıdır. Ancak bu kazanımlar kalıcı değildir; ilacı bırakınca büyük oranda geri gidersiniz. Ayrıca herkesin yanıtı farklıdır, genetiğiniz sınırlayıcı olabilir.
-
TRT Başka, Doping Başka (ve Gençler için TRT de gereksiz): TRT, gerçek tıbbi ihtiyaçla düşük doz testosteron replasmanıdır ve doping amaçlı steroid kullanımından doz, amaç ve izlenme açısından çok farklıdır. Genç ve sağlıklıysanız TRT size göre değil – aksi halde kendinizi sebepsiz yere ilaca bağımlı hale getirirsiniz. TRT’yi “yumuşak başlangıç” sanıp sonra doping kürlerine geçmek çok kolaydır ve maalesef yaygınlaşmaktadır (sakın bu hataya düşmeyin).
-
Yan Etkiler Yadsınamaz ve Ciddi: Yüksek doz steroid kullanımı, sivilceden kalp krizine kadar geniş bir yelpazede yan etki yaratır. Yüksek tansiyon, kötü kolesterol artışı, kalp kasında büyüme gibi etkiler kalp-damar sağlığınızı tehdit eder. Kısırlık, testis küçülmesi, saç dökülmesi, meme büyümesi gibi etkiler erkekliğinizi ve görünümünüzü vurabilir. Karaciğer hasarı özellikle oral steroidlerle büyük risktir. Psikolojik etkiler ise hem kullanım sırasında agresyon riskini hem de sonrasında depresyon riskini taşır. Bu yan etkilerin bir kısmı geri dönebilse de bir kısmı kalıcı hasarlar bırakabilir.
-
Bir Kez Başlarsan, Bırakması Zor: Steroid kullanmaya başlayan birçok kişi, elde ettiği kazanımları kaybetmemek için devam döngülerine girer. “Bir kür yapıp bırakırım” düşüncesi pratikte pek işlemez – ya gördüğün sonuç hoşuna gider daha fazlasını istersin, ya bırakınca kötü hissettiğin için tekrar başlarsın. Bu da yıllarca süren bir kısır döngüye yol açar ve vücudun sürekli ilaç etkisinde kalır. Kısacası: Hiç başlamayan, bırakmak zorunda kalmaz.
-
Erken Yaşta Başlamak Daha Tehlikeli: 16-20 yaş arası vücudun hala geliştiği, hormonal sisteminin oturduğu dönemlerdir. Bu yaşta steroid kullanımı, büyümeyi durdurabilir, endokrin sistemi ileride sorunlu bir şekilde bırakabilir ve psikolojik gelişimi olumsuz etkileyebilir. Genç yaşta başlayanların çoğu, daha 25’inde dışarıdan hormonsuz yapamaz hale gelmektedir.
-
Doğal Yollar Varken Sağlığınızı Riske Atmayın: Egzersiz, beslenme, uyku ve stres kontrolü ile testosteronunuzu ve performansınızı optimize edebilirsiniz. Bu yollar steroid kadar hızlı sonuç vermese de güvenli ve sürdürülebilirdir. Hem fit bir vücuda kavuşup hem sağlığınızı korumak mümkün. Steroidler ise fit görünüm uğruna sağlığı feda etmektir – gençken bunun değeri anlaşılmasa da, sorunlar başlayınca her şey için geç olabilir.
Sonuç olarak sevgili genç okur: Vücudun tek ve en değerli mülkün. Onu geliştirip güzelleştirmek istemen çok doğal ve takdire şayan bir hedef. Ancak bunu yaparken kısa yol görünen steroidler, aslında seni uzun vadede çıkmaz yollara sokabilir. Bu kitabı yazan bizler, yıllarca mesleği gereği sayısız hasta görmüş kişiler olarak sana diyoruz ki: Doğru beslen, sıkı çalış, iyi dinlen ve sabırlı ol – hedeflerine er ya da geç ulaşacaksın. Eğer genetiğin bir Mr. Olympia olman için yeterli değilse, bilin ki steroid alsan da olmayacak; olsan da bunun bedelini ağır ödeyeceksin. Eğer genetiğin iyiyse zaten doğal yolla da çok iyi yerlere gelebileceksin.
Unutma, en iyi vücut, sağlıklı çalışan vücuttur. Kalbiyle, karaciğeriyle, hormon sistemiyle sağlıklı bir vücut sana bir ömür boyu hizmet eder. Bugün aynada gördüğün kaslar 5-10 yıl sonra eriyebilir, ama bozulan organlar seni ızdırap içinde bırakabilir. Lütfen karar verirken ileride 40-50 yaşına geldiğinde nasıl bir insan olmak istediğini düşünerek karar ver. Steroidlerin “taş gibi soğuk gerçekleri” acıdır; biz görevimizi yapıp sana anlattık. Seçim senin, ama umarız bu bilgiler ışığında doğru seçimi yapacak; kendine zarar vermeden, akıllıca ve sağlıkla spor yapmaya devam edeceksin.
Sağlıklı, güçlü ve doğal kal! 😊